Yazı kategorisi: Eleştiriler-Yorumlar, Eğlenceli Makaleler, Güncel, Makale ve Araştırmalar, Müzik Haberleri, Teknoloji, Teknoloji Haberleri

Temmuz Ayının En İyileri

tumblr_mp7nlfrkce1qctjnko1_400

Merhaba Boş Sonsuzluk okurları! Bu yazımda Temmuz ayının en iyilerini paylaşacağım. Sizde düşüncelerinizi yorum kısmından belirtin lütfen…

Temmuz ayının;

#En iyi yabancı müziği:

Selena Gomez – Nobody

#En iyi Türkçe müziği:

Demet Akalın – Pırlanta

#Yabancı Şarkıcısı:

Demi Lovato

20162f072f012fa22fdemilovato-83cdf

#Türk Şarkıcısı:

Hande Yener

#Sözü:

-Ağaç ne kadar yüksek olursa olsun,yaprakları yine de yere düşer…

#İcadı

 

İki büyük savaşın, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın arasındaki karanlık yıllarda bile insanoğlu yeni şeylere merakını dizginlemedi ve icatlar gelmeye devam etti. İşte o icatlardan biri; 1931’de İtalyan M. Goventosa de Udine tarafından icat edilen tek tekerlekli motosiklet. Araç saatte 150 kilometre hıza ulaşabiliyordu.

03_d

#Videosu:

Justin Bieber – Company

#Fan Grubu:

–Arianators

arianator

#İnternet sitesi:

–Flickr

flickr_logo

#Mobil Uygulaması:

Takipteyim

Haftanın yerli uygulamalarından olan Takipteyim, özellikle online alışverişyapmayı sevenler için biçilmiş kaftan. İnternet üzerinden satışı yapılan istediğiniz herhangi bir ürünün takibini yapabilme imkanı sunan Takipteyim, sadece 5.5 MB büyüklüğünde. İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN!

#Bilgisi:

-Uyurken, TV izlerken olduğundan iki kat daha fazla kalori harcarız.

04_d_d

#Magazin Olayı:

-2016 Pop Balo Kralı ve Kraliçesi oylaması bitti. Demi Lovato, Selena Gomez’den daha fazla oy alarak Kraliçe seçildi.

İşin garip yanı çoğu kişi Selena’yı destekliyor ve onun kazanacağı kesin gözüyle bakılıyordu ancak Demi Lovato’nun hayranları daha sıkı bir şekilde çalışmış olsa gerek.

Ayrıca One Direction  da Zayn’den daha fazla oy alarak Kral seçildi.

13627229_674466609385816_3788168671377644327_n-600x32413627229_674466609385816_3788168671377644327_n-1-600x355

Yazı kategorisi: Eğlenceli Makaleler, Güncel, Makale ve Araştırmalar, Teknoloji, Teknoloji Haberleri

Pokemon Go Nasıl indirilir?

pokemon-go-startersANDROİD İÇİN : 

Telefonunuzda Ayarlar>Uygulamalar>Bilinmeyen Kaynaklar kısmının kutucuğu işaretli olmalıdır. Daha sonra telefonunuzdan şu linke tıklayarak oyunu kolayca yükleyebilirsiniz. (Link için tıklayınız )

İPAD İPHONE VS. İOS CİHAZLAR İÇİN :

Kısa yöntem olarak direk şu linke tıklayarak indirmeyi deneyebilirsiniz. Olmazsa benim gibi uzun bir işlem olacak ama yeni bir apple hesabı açmanız gerekiyor.

Uygulama indikten sonra App Store dışı bir yerden indirdiğimiz için Ayarlar > Genel > Aygıt Yönetimi sekmelerine girmemiz gerekiyor.

Aygıt yönetimine girdikten sonra, Buradaki Testech teknology Pokemon GO’yu doğrulamamız gerek. Doğruladıktan sonra işlem tamamlanmış olacak.

Bu işlem olmazsa uzun işlem için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.

İyi eğlenceler , sevgiler!

Yazı kategorisi: Bilimsel Makaleler, Eğlenceli Makaleler, Güncel, Kitap, Makale ve Araştırmalar

Modern Wicca Dini

Bu yazıda siz değerli okurlarım için Wicca adında ilginç bir inanış biçimini paylaştım. Umarım beğenir ve diğer blog yazılarımada göz atarsınız.

Modern Wicca Dini 1950’lerde kurulmasına rağmen, kökü ve benimsediği felsefe çok daha eskilere dayanan cadılık temellidir. İlk olarak Wicca kelimesi Gerald Gardner’ın kitabında geçmiştir. Bu kitapta geçmesine rağmen, kelime Gerald’ın kullanımından önce, eski İngiliz cadılarının kullandığı bir isim veya sıfattır. Büyük olasılık witch (cadı) kelimesinden üretilmiş bir kelimedir. Yeni kurulan bu inancın temeli, tüm doğanın Yaratıcıyı içerdiğine inanılın eski panteizm felsefesini benimsemiş doğa dinlerine kadar uzanır. Genel olarak wiccanlar evrenin düzenleyicisi olan tanrı ve tanrıça kavramlarına çok bağlıdırlar. Haliyle eski olan doğa dinlerinin yeni yorumu olduğunu söylemek çokta yanlış olmaz.

 

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Wiccanların yaşam tarzları son zamanlarda çok popüler olmuştur. Cadılar ile wiccanlar (Wiccan, wicca dinine inanlara verilen isimdir) arasındaki temel fark, bir cadının her dinden olabilmesidir. (Lakin cadılık ile paganizm neredeyse birbirinden ayrılamaz terimlerdir) Wicca ise başlı başına bir dindir. Haliyle cadılık, uygulamalı bir disiplindir ve kurallarını kişi kendi veya inandığı paganik öğreti ile belirler. Wiccanlarda ise zaten kurallar bellidir ve bu kurallara uyulması zorunludur ki zaten wicca kuralları olan bir dindir. Cadılar ile wiccanların benzerlikleri olsa da, bu noktada ayrıma düşerler. Haliyle çoğu wiccan aynı sırada cadı olabilmektedir.

Cadılık eski ve kadim bir yoldur, cadılığın modern yorumu ise wicca dininin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Gerald Gardner, hermetik bir cemiyet olan altın şafak cemiyetinin (golden dawn order) bir üyesidir haliyle cadılığı tekrar yorumlarken hermetik inançlarla ve kabalistik çalışmalarla sentezlemiştir. Vefatından sonra çok yoğun hermetik öğretileri Başrahibesi azaltmış ve bu inanç bütününe son olarak “wicca” ismini vermiştir. Yükselişe geçen New Age kültüründe de etkilenerek wicca son halini almıştır. Yani cadılık kadim eski paganik inançların pratik uygulamaları iken, wicca; hermetik inanç ve new age ile kelt paganizmi ve cadılığın sentezlenmiş halidir. Cadıların bir kısmı, wicca’nın dejenere bir yol olduğunu düşündüklerinden pek hoşnut olmamaktadırlar.

Yaklaşık olan 800 bin inananı olan Wiccanların ve Cadıların temel vazifeleri, doğayla iç içe olmaktır. Dolayısıyla bir wiccan ve cadı için önemli olan doğadır ve bu düzlemde maji (Bu kelime Türkçeye büyü olarak çevrilse de bahsedilen güçler kozmik-enerjisel güçlerdir. O yüzden çok daha genel bir ifadeyi kapsar. Enerjisel devinimi ve işleyişi keşfedip onu yönlendirmenin ilimi ve sanatıdır.) onlar için doğanın doğru kullanılmasıdır.

Eski doğa dinleri “maji” üzerine kuruluyken, Wicca dini maji üzerine kurulu değildir. Hatta bir wiccan isterse maji ile uğraşmayabilir. Wiccalar için önemli olan doğanın ve mevsimlerin getirdiği enerjiden faydalanmaktır. Haliyle bu dönümlerde tanrı ve tanrıçalara atıflarda bulunup, kutlama yaparlar. Ama Cadılık için maji olmazsa olmazdır, çünkü maji evreni tanımanın yöntemidir, en bilge ve kutsal araçtır.

asas

Gözüktüğü üzere, Wicca inancı tanrı ve tanrıçalara inanan paganist bir dindir. Cadılık ise yine paganizme dayandırılmış maji odaklı kadim pratikler bütünüdür. Ritüellerinde tanrı ve tanrıçayı temel alan wiccanlar ve cadılar için en önemli zaman dilimleri; doğa dönümleri (sabbatlar) ve ay fazlarıdır (esbatlar). Haliyle dolunay, karanlık ay ve yeni ay ile ayın büyüme ve gerileme evreleri onlar için çok önemlidir. Bunun yanı sıra Şeytan’ın varlığına inanmamakla beraber, yapılan tüm hataların kişiye ait olduğunu savunurlar. Bu kurala kendi aralarında 3’ün kuralı derler.

Cadılık ve Vika arasındaki farklar

1.Cadılık bir uygulamadır. Vika ise bir dindir.
2.Her Vikan, cadı olmak zorunda değildir yani cadılığa ilişkin bir uygulama yapmak zorunda değildir.
3.Cadılıkla uğraşan kişi Vika kurallarını gözardı edebilirken, bir Vikan bu kurallara dini gereği uymak zorundadır.

Günümüzde Vicanlık

Vika dini bugün 1-3 milyon kişi tarafından benimsenmiş bir dindir.

YAZARLAR:

Yusuf Paçacı

Mell

 

Yazı kategorisi: Bilim, Bilimsel Makaleler, Eğlenceli Makaleler, Güncel, Makale ve Araştırmalar, Teknoloji Haberleri

Ay Hakkında 25 İlginç Bilgi…

Ufak uydumuz Ay hakkında çok az şey biliyoruz. Haydi şimdi ay hakkında daha fazla bilgi zamanı!

ay_hakkinda_bilmedikleriniz_h2718_5b604

1- Ay’da tam bir gün, Dünya’ya göre ortalama olarak 29.5 gün sürer.

2- Ay’a ilk insan 41 yıl önce inmiştir.

3- Dünya ile Ay arasındaki ortalama uzaklık her yüzyılda 3,78 m artmaktadır.

4- Apollo 11’in Ay’a iniş orjinal kayıtları yanlışlıkla silinir ve üzerine yeni kayıt yapılır.

5- Cep telefonlarımız Apollo 11’in Ay’a iniş için kullandığından daha fazla işlem gücüne sahiptir.

tumblr_static__640_v2

6- Ay’a 95 km hızda bir araba ile gitmek en az 6 ay sürer.

7- Ay güneşten 400 kat küçük olmasına rağmen, Dünya ile aralarındaki mesafeden de 400 kat daha uzakta olduğu için güneş tutulmalarında Ay ve Güneş aynı boyda gözükür.

8- Neil Armstrong ve Buzz Aldrin, daha önce ölen Sovyet kozmonot Yuri Gagarin anısına Ay yüzeyine madalya bırakmıştır.

9- Ay aslında tam bir yuvarlak değil yumurta gibidir.

10- Ay Pluto’dan 4/1 oranında daha büyüktür.

tumblr_noki0ve6zg1tjy560o2_500

11- Dolunay sırasında insanların daha kötü olduğu ve uykusuz kaldığı bilimsel olarak doğrulanmıştır.

12- Ay üzerine 6 adet bayrak dikilmiştir ve bunların 5 tanesi hala sağlam durmaktadır.

13- Ay yüzeyinde ağırlığınızın sadece %16.5’ini hissedersiniz.

14- Aynı ay içinde ikinci kez dolunay olursa, biri mavi ay olarak adlandırılır.

15- Ay’a yerleştirilen Amerikan bayrakları, güneşten gelen radyasyon nedeni ile şimdi beyaz.

16- Buzz Aldrin Ay’a işeyen ilk adamdı.

17- ABD, Ay’a çıkmak ve Usame Bin Ladin’i bulmak için aynı süre ve parayı harcadı. 10 yıl ve 100 milyar $

18- Ay’dan bakıldığında Dünya farklı katmanlardan geçerek görülür.

19- Buzz Aldrin’in annesinin kızlık soyadı Moon (Ay)

tumblr_nnf2mxwpqn1tdxuggo1_500

20- 2013’te ABD’de yapılan ankete göre Amerikalıların %7’si Ay’a gidiş olmadığına inanıyor.

21- Ay’da yüksek hızlı İnternet bulunmaktadır. Tam 19 MBPS

22- Astronotlardan önce Ay yörüngesine kaplumbağa gönderilmiştir.

23- Ay, Dünya’nın yörüngesinde eşzamanlı olarak döndüğü için sürekli aynı yüzeyini görürüz.

24- Ay gündüzleri ortalama 107 °C, geceleri ise ortalama -153 °C civarındadır.

25- Dünya ile Ay arasında ortalama yörünge uzaklığında ışığın yüzeyden yüzeye ulaşması için geçen süre 1,255 saniyedir.

c7d9448e32bf2c5d3f370a287c70b4568f562bd0_m

Yazı kategorisi: Bilim, Bilimsel Makaleler, Eğlenceli Makaleler, Güncel, Makale ve Araştırmalar

Osmanlı Tarihinde 10 İlginç Yasak…

1554 –  Kahve ve kahvehane yasağı

Kanuni Sultan Süleyman döneminde Türkiye’ye Halep ve Şam’dan gelen kahve, kısa sürede sosyal yaşamın bir parçası olmuş, ilk kahvehane 1554  yılında açılmıştır. Kahvehaneler giderek çoğalmış, insanların uğrak noktası olmuş, kahve önce ulema tarafından hoş karşılanmamış ve yasaklanmış ancak sonra payitahtın tanınmış uleması ve şeyhleri kahve müdavimlerini hoş görerek yasağı kaldırmıştı.

Dördüncü Murad zamanında tütün ve içkinin yasaklanmasının ardından “kahvehanelerde devlet aleyhine konuşmalar yapıldığı” düşünülerek tüm kahvehaneler kapatılmış ve faaliyetleri durdurulmuştu. Yasağa rağmen kahvehane açanlar bazı kişiler idam edildi. İkinci Mahmud döneminde, yeniçerilerin toplanma ve buluşma yeri olmaması için kahvehane yasağı bir süre daha sürdürülmüş ancak birkaç sene sonra bu yasak kaldırılmış ve tarihe karışmıştır…

 

Kadınların Eyüp’te kaymakçı dükkânına girme yasağı

6. yüzyılda özellikle Eyüp semtinde yer alan kaymakçılar büyük bir şöhrete sahipti. “Türbe ziyareti bahanesiyle bu kaymakçı dükkânına gelen bazı kadınların önceden anlaştıkları ve tanıştıkları erkeklerle buluştukları” yönünde bazı iddia ve şikâyetler üzerine bu durum Eyüp Kadısı tarafından hükûmete şikâyet edilmişti. Kısa bir süre sonra 1573 tarihli bir yasak geldi.

Eyüp Kadısı’na gönderilen ferman şöyleydi: “Kaymakçı dükkânlarına bazı nisa taifesi kaymak yemek bahanesiyle girip oturup namahremler cem’olup hilafı şer’ işleri vardır diye Müslümanların haber verdiklerini bildirmişsin; bu babda ihmal caiz değildir; kadınlar kaymakçı dükkânlarına gitmeyecektir, gelen kadınların dükkâna alınmamasını dükkân sahiplerine şiddetle tenbih et, tenbihini dinlemeyen ve dükkanına kadın müşteri alan dükkân sahibini muhkem cezaya çarptır.

 

1580 –  Kadınların, kayıklara erkeklerle binme yasağı

1580’den İkinci Abdülhamid döneminin sonlarına kadar süren bir yasaktı. Yasağın konulmasına “bazı kadınların kayıklarda,   önceden anlaştıkları erkeklerle buluşması” sebep olarak gösterilmişti. Bazı kayıkçılar bu yasaklara uymadığında “erimdir dedim aldım” diyerek kendilerini savunurlar,

Üst yetkililerden kayıkçı kâhyasına ve bostancı başıya sık sık uyarılar ve emirler gelirdi. Kadınların, Haliç ve Boğaziçi iskelelerine dolmuşa işleyen kayıklara bile erkekle binmesi yasaktı. Bu yasaktan sadece ihtiyar kadınlar, dolmuş şeklinde işleyen kayıklara binmeleri kısıtlamasıyla kısmen nasibini almıyordu.

Kayıkçılar kâhyasına gönderilen fermandan birkaç satır: “Bundan evvel de tenbih edilmişti; taze avretlerin levend taifesile kayığa girip gezmelerine mani ol ve bu hususu bütün kayıkçılara tekrar tekrar tenbih et.”

 

Çingenelere ata binme ve kısrak besleme yasağı

Çingenelerin yollara ve bellere inip fesat ve şenaat işledikleri sebep gösterilerek 1595 yılında Divanı Hümayun’dan İstanbul Kadısı tarafından Çingene subaşısına gönderilen fermana göre Çingene halkının büyük şehirlerde ata binmesi, atla dolaşması ve kısrak beslemesi yasaklanmış, bu yasak Rumeli bölgesinde de uygulanmıştır.

Yasağın metni şöyledir: “Çingene tayfasının ata binmesi ve kısrak beslemesi yasak edilmiş olup lazımgeldikçe eşeğe ve arabaya bineceklerdir; muhalif hareket edenler siyaset olunurlar. Ona göre tenbih ve ilan eyleyesiniz. Sene 933.”

 

Hamama giden gayrimüslimlere nalın giyme yasağı

Hamamlara giden, Osmanlı tarihinde “gayrimüslim” ve “zımmi” olarak tanımlanan Müslüman olmayan (Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani vb. gibi)  Osmanlı yurttaşlarının, Müslümanlardan ayırt edilmesi için çıkartılan bir yasağa göre gayrimüslimlerin nalın giymesi yasaklanmış ve nalınsız gezmesi uygun görülmüştür.

Ancak Müslümanların da tercihen nalın giymeme ihtimali karşısında bu yasak zayıflayınca, fermana yeni ve garip bir madde eklenmiş, gayrimüslimlere verilecek peştemallara, alametifarika olarak birer demir halka takılması uygun görülmüştür.

 

Arnavutlara hamam tellakı olma yasağı

Osmanlı’da Lale Devri’nin sonunu getiren meşhur 1730 Patrona Halil İsyanı’nın lideri olan Horpeşteli Arnavut Halil, Bayezid hamamında çalışan bir tellak olduğu için, olası yeni bir isyanı önlemek adına, o tarihlere kadar İstanbul hamamlarının tamamında tellaklık görevi yapan Arnavutların, artık tellak olmaması yönünde bir yasak yürürlüğe girmiştir.

 

Konaklardan yalılara, yalılardan konaklara taşınma yasağı

Üçüncü Selim döneminde ortaya çıkan bu yasak, Tanzimat dönemine kadar yürürlükte kalmıştır. Yazın, kendi mülkü olan veya kira ile tuttukları yalılara canlarının istediği zaman taşınamazlar ve mevsim sonu,   keza canlarının istediği zaman şehirdeki konaklarına dönemezlerdi. Hükûmet, herkesin, o yazı, Boğaziçi’nin hangi köyünde veya Haliç’in hangi tarafında oturacağını önceden öğrenir,  o yılın havalarına göre, nihayet bir gün yalılara göç müsaadesi çıkardı.

 

Evlerde yemek çeşidi yasağı

1821’de Nişancı Halet Efendi’nin girişimiyle İkinci Mahmud tarafından uygulamaya konulan bu yasağın çıkış nedeni israf olarak gösterilmişti. Gerekçe olarak ise devlet erkânının eğlencelerini, ayrıca konaklarda ve yalılarda gerçekleştirilen olarak gösterilmişti. Gerekçe olarak ise devlet erkanının eğlencelerini, ayrıca konaklarda ve yalılarda gerçekleştirilen dondurmalarla ve meyvelerle donatılan ve Osmanlı aşçılarının hünerlerinin ortaya konulduğu sofraları göstermiştir.

Bu yasağın kısaltılmış yazılı sureti şu şekildedir:  “…İsraf günahtır, bundan böyle evlerde nihayet beş türlüden yedi türlüye kadar yemek pişirilebilir, yedi türlüden fazla yemek pişirtilmeyecektir.

 

İstanbul’a bekâr erkeklerin girme yasağı

17. ve 18. yüzyıllarda İstanbul’da kefilsiz oturmak yasaktı. Ancak “İstanbul’a, Rumeli’den ve Anadolu’dan gelen bekâr erkeklerin, kaldıkları han ve odalarda fuhuş yaptıkları, şehirde kan döküp kavga ettikleri, askeri darbelerde silaha sarılıp çeşitli ayaklanmalara katıldıkları, kargaşa sırasında çarşı ve pazarları yağmaladıkları” yönündeki yaygın kanaat nedeniyle 1826’da çıkan ferman ile bekâr erkeklerin şehre girmesi yasaklanmıştır.

 

Kiliselerde çan çalma yasağı

Osmanlı döneminde kiliselerdeki çanlar kaldırtılmış, çan çalınması yasaklanmıştı. Bu yasak, 1856’ya kadar devam etmiş, bu tarihten sonra, kiliselere çan kuleleri yaptırılmış ve kiliselerde çan çalınmaya başlanmıştır.

Ekstra: Bekçilere davul çalma ve kahvehanelerde oyun oynama yasağı 1821 yılının Ramazan ayında, geceleri bekçilerin davul çalması, mani ve türkü okuması, kahvehanelerde tavla, dama ve satranç vb. gibi oyunlar oynanması, meddahların hikâyeler anlatması yasaklandı.

Bu yasağın sebebi aynı yıl İstanbul’da yaygınlaşan veba salgını için bir nevi önlem alma olarak gösterilmişti. Ancak Ramazan ayında 3 bine yakın İstanbullunun veba salgınından dolayı ölmesinin önüne geçilememişti…

Bu yasağın sebebi aynı yıl İstanbul’da yaygınlaşan veba salgını için bir nevi önlem alma olarak gösterilmişti. Ancak Ramazan ayında 3 bine yakın İstanbullunun veba salgınından dolayı ölmesinin önüne geçilememişti…

Yazı kategorisi: Bilim, Bilimsel Makaleler, Eğlenceli Makaleler, Güncel, Makale ve Araştırmalar, Sağlık, Teknoloji, Teknoloji Haberleri

İnsan ömrünü uzatan çikolata geliştirildi.

Yazı kategorisi: Bilim, Bilimsel Makaleler, Eğlenceli Makaleler, Güncel, Makale ve Araştırmalar

Cadılarla İlgili Efsaneler

Bell Cadısı

Bu öykünün yaşandığı yıllarda varlığını bir yere vurarak belli eden hayalet kavramı bilinmediğinden, bir cadılık olayı olarak düşünüldü. ABD’nin Tennessee eyaletinde Bell ailesinin evine musallat olan kötü bir güç, olayın geçtiği taşra topluluğunda bu güne kadar karşılaşılmamış bir olaydı. Bu olay gerçekleştiğinde Amerika’da hiçbir şekilde cadılık ya da cadılarla ilgili bir olay yaşanmamıştı. Sene 1817… Bell ailesi bir takım hurafeleri de kapsayan güçlü inançları olan insanlar olarak tanınırlardı. Hatta Kate Batt isimli bir kahinin öğütlerine de bazı zamanlarda baş vurdukları oluyordu. Olayın ilk belirtileri 1817 yılında başlar ve 1821 ilkbaharının sonunda biter. Ama bir can alarak! John Bell’in ölümü… Sakin geçen yedi yıl sonucunda görünüşte kötü bir tehdidi gerçekleştirmek amacıyla, kısa bir süre için tekrar geri gelmiştir. Bell ailesinde bu cadı ile ilgili fenomenler 1943 yıllarına kadar devam eder. Arada kalan süreç içinde ise bir çok olayın sonucu ölümle noktalanmıştır. John Bell’in ölümünden sonra cadının enerjisinde gözle görülür bir azalma olmuştur ve sanki görevini bitirip gideceğine dair sevinir gibi bir davranış sergilediği de bilinmektedir. Hatta bir gün şöminenin içinde olan bir patlamanın ardından cadı son kez konuşur ve “Gidiyorum ve yedi yıl sonra tekrar geleceğim” der. Ve vermiş olduğu sözü tutarak tam yedi yıl sonra tekrar döner.

Kapak


Bakire

Maria ailesiyle küçük muhafazakar bir kasabada yaşıyordu. İçten ve masumdu, her şeyden önce babasının gururu ve mutluluğuydu. On beş yaşına geldiğinde alışılmadık bir şey oldu. Maria bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Kimse onun hamile olduğundan şüphelenmemişti. Ailesi – özellikle babası – itibarı düşmüş ve ihanete uğramış gibi hissetti. Yıldırım bir nikah, tek çözümdü. Fakat, babasının kim olduğunu sorulduğunda, Maria hiçbir erkekle beraber olmadığını söyledi. Bunu inanılması zor bir şey olarak bulan ailesi, bebeği bir sır olarak tutmak için gayret sarf etmeye başladılar. Bir gece Maria uyuduğunda, babası sessizce odasına girdi ve çocuğu aldı. Hiç yardım almadan nehrin kenarına taşıdı ve suya fırlattı. Maria, çığlık atarak uyandı ve korkunç bir şey olduğunu hissetti. Hemen dışarı koştu ve babasının evin arkasında durduğunu gördü. Nehre vardığında ise çok geçti. – Sadece bebeği için değil, aynı zamanda kendisi için de. Çünkü bedeninden kan aşağıya doğru akıyordu. Maria nehrin kenarında bir miktar kan bıraktı. Onun kayboluşundan kısa bir süre sonra, oradaki insanlar, nehrin kenarında ağlayan ve küçük bir bebeği tutan genç bir kızın hayaletini görmeye başladılar. Bu görünmeler bugüne kadar devam etti.

tumblr_nxh1wxSj8f1uk1xgso1_500


Bride’s Stone

İngiltere’de Moors of Yorkshire’de ,‘Bride’s Stone’ olarak bilinen tarihi bir bina bulunmaktadır. Tarihi bir taş çemberin parçası olan 5000 yıllık bu taş sütunun, çok eski bir hikayesi vardır. Yöresel bir efsaneye göre yüzyıllar önce bir cumartesi akşamı, düğünlerinin ardından bir gelin ve damat düğündekilerle beraber oraya gelip dans ederek olayı kutlamaya başlamışlar. Onlar dans ederken garip ve gizemli bir kişi ortaya çıkmış ve çantasından çıkardığı kemanı çalmaya başlamış. Akşama doğru kemanın ritmi gittikçe hızlanmış, ta ki dans edenler bu müziğin etkisine girip hipnotize oluncaya kadar… Kemanın çaldığı müziğin etkisiyle bütün gece dans etmişler. Tan ağardığında hala dans ediyorlarmış ve yükselen güneşin ilk ışıkları orayı aydınlatmaya başlamış. Birdenbire bir ışık huzmesi dansçıları aydınlatmış ve o anda hepsi taşa dönüşmüş!!! Bu Tanrı’nın sebt gününde dans ettikleri için onlara verdiği bir cezaymış… Güneş, taşa dönüşmüş dansçıları aydınlatmaya devam ederken yabancı, kemanını çantaya geri koyduktan sonra yüksek sesli bir kahkaha atmış… En son olarak oradan ayrılırken görülen adam, taşlara basarak yürüdükçe çengel tırnaklı ayaklarından kıvılcımlar çıkıyormuş. Ve efsaneye göre burada yer alan taş, gelinin ta kendisiymiş…

tumblr_nq4yxrMxUL1szhqh3o1_500


Büyülenmiş Bir İnsan

Lamb, dul annesiyle North Town sokağı, Corton Denham’da yaşamakta olan 23 yaşında bir tarım işçisiydi. Sıradan, sessiz bir insan olarak nitelendirilebilirdi. Fakat oldukça çok ve sık alkol alıyordu . Ve çeşit çeşit garip hayalleri vardı. Ve çok heyecanlandığı zamanlarda nöbeti tutabiliyordu. Kimi zaman onu sakinleştirmeye altı kişi bile yetmiyordu.

O yılın Mayıs ayının sonlarında Corton Arkadaşlık Birliği yıldönümü eğlencesi düzenlemişti. Bunlardan biri 39 yaşında henüz evlenmemiş bir kız olan Mary Crees’di. Yaşamını kazanmak için eldiven dikiyor, 76 yaşındaki annesi Fanny, 33 yaşında bir işçi emeklisinin dul eşi olan kız kardeşi Elizabeth ile beraber Victoria Cottage’da yaşıyordu. Lamb de bu eğlencede vardı ve dans ederek eğleniyordu. Fakat Mary ile karşılaşınca birdenbire ona doğru yürüdü ve

“ne demek istiyorsun fahişe” dedi.

Kız ise “Adam, ben sana bir şey yapmadım dedi.” Ama, Adam’ ın onu dinlemiyordu bile ve….

” Fakat bazen yapıyorsun, seni fahişe” diye cevapladı.

Bunun üzerine kız onu duymazlıktan gelir ve Adam oradan uzaklaşır. Yarım saat sonra ise Adam büyük bir nefretle geri dönerek kızın boğazını sıkmaya başlar, bir yandan da

”şimdi seni bıçaklayacağım seni….” diyerek, garip hareketler yaparak bir yandan da bağırmaya başlar. Kızın çenesine 3 yumruk atan Adam’ ı arkadaşları oradan uzaklaştırmaya başardığı sırada o, bıçağını çeker ve

“şimdi yapamadım ama bir gün gelecek seni öldüreceğim, seni bekleyeceğim…” diye bağırır.

Adam oradan uzaklaştırılmaya çalışılırken bile hala

“seni bir gün gelecek öldüreceğim cadı” diye bağırmaktaydı.

Bu olaydan ertesinde durum mahkemeye intikal eder ve ön celseden önce, tanık olarak çağrılanlardan biri de 55 yaşında, Poor House yolunda oturan ve bir işçi karısı olan Elizabeth Stewart’ tır. Bu kişi, Lamb ve Crees’ leri çok iyi tanıyan biriydi. Mahkemeye Lamb’in uzun zamandan beri Crees’ lerden birinin kanını akıtmak istediğini çünkü onun kendisini büyülediğini söyledi. Elizabeth, Mary’ nin annesine bakan iyi bir kadın olduğunu ve daha önce onu başka hiç kimsenin onu cadılıkla suçlamadığını söylüyordu. Crees, mahkemeye verdiği ifadesinde “Onunla dans etmek isteyip istemediğimi sordu ve ben de etmeyeceğimi söyledim” diyerek savunma yaptı. Savunmanın iddiası olan Crees’ in Lamb’e saldırıdan önce yaklaştığı sorusuna Mary olumsuz cevap verdi. Lamb ise;

“Yalan söylüyor. Beni yaptığı büyülerle yeterince dans ettirdiğini söyledim.” dedi. Yargıçlardan biri,T.E. Rogers sordu: “Ne demek istedin? Ve sana ne cevap verdi ?” “Beni dikkate bile almadı” Crees ; “Saçma” “Elimdeki sopa kadar somut bir gerçek bu.

Büyüyü bozmak için kan akıtmak istedim ve bana bir daha dokunursa bunu yapacağımı ona söyledim. Bıçak çekmekten suçlu olacağımı biliyordum ama onu kesinlikle yaralamadım.” “Bu düşüncen ne kadar zamandır devam ediyor?” “2 sene kadar önceydi. Mayıs ayının 24’ünde bunu yaptı. O zaman bir nöbet geçirdim ve 3 saat boyunca ölü gibi kaldım. Bazen öylece kalmaya zorlanıyorum. Bu durum başladığında onu bu şapkayı gördüğüm kadar iyi görebiliyorum. “ Lamb daha sonra geçirdiği nöbetleri anlatması için Rudge adındaki bir arkadaşını çağırır ve Hakim Rogers sorgulamasına devam eder: “Bu kadının sizin nöbetlerinizle ilgisi ancak benim sizinle olan ilgim kadardır ancak, ona tekrar asla dokunmamalısınız.” “Siz öyle düşünmüyorsunuz ama ben öyle olduğunu biliyorum! Onlar bilmiyor gözüküyor ama biliyorlar. Onlar bunu bütün ailece yapıyorlar!” “saçma” “fakat ben bunu biliyorum!” Mahkemenin başkanı C. Burton Lamb’i caydırabilmek için söz aldı. “bu sadece kafanızda oluşturduğunuz bir hayal. Bu genç hanıma dokunmamanız gerekiyor. Size bir şey yapamaz ve zaten yapacak bir şeyi olmayacaktır.” “umarım” diye cevapladı Lamb. “fakat ben kendimi bilemem” Burton’un sözlerini ciddiye aldığı için mahkemenin Crees’i bir şekilde onu büyülemekten alıkoyacağını düşünüyordu. ‘Cadılıktan’ uzak kalmanın memnuniyetini dile getirdi ve Crees’ i rahatsız etmeyeceğine söz verdi. Mahkeme ise 6 ay boyunca, barışı sağlayabilmek için ona 10 pounddan fazla bir miktar aylık bağladı.

cropped-tumblr_nxh1wxsj8f1uk1xgso1_500.gif


“Cadı”

Sofia on beş yaşına kadar evlenmediyseniz evde kalmış gözüyle bakıldığı bir köyde yaşıyordu. 19 yaşında ve bekardı. Son derece güzel bir kızdı. Bazı insanlar onu cadı olarak görmek istemelerinin yanı sıra bencil olarak görüyorlardı. Sofia ‘nın bu sıkıntılı hayatı Luis ile karşılaşmasından sonra değişti. Onun fiziği ve cazibesi tüm kadınların gözlerini kamaştırıyordu – Sofia da dahil. Hemen birbirlerine aşık oldular ve Sofia bir yıl içinde bir erkek çocuk doğurdu. Çocuğun doğumundan birkaç gün sonra Luis ortadan kayboldu. Sofia derin ıstırap çekmesine rağmen herkes onu suçladı. Bir gün öğleden sonra Sofia, iki adamın Luis’i köy yakınlarında başka bir kadınla gördüklerini söylediği şeklindeki şakasına kulak misafiri oldu. Sofia’nın üzüntüsü kontrol edilemez bir öfkeye dönüştü. Hemen göle koştu ve bebeğini suya daldırdı ve sesi kesilinceye kadar bekledi. Yaptığı şeyi bitirdiğinde, son derece korkunç bir çığlık attı. Ve Sofia uzun bir süre, ta ki ölünceye kadar göl kenarında çığlık atmaya devam etti. O zamandan beri, göl yakınlarında oynayan bir çok çocuk hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldular.

b28ws-hd-home-wallpaper-pumpkin-font-b-witch-b-font-font-b-halloween-b-font


Chelmasford Cadıları

Chelmasford cadıları 1566’da İngiltere Yüksek Mahkemesinde ortaya konmuştur ve cadılık suçlaması sonucunda Agnes Waterhouse idam edilmiştir. Bu İngiltere’ deki cadılık suçlamalarıyla ilgili ilk idam olmasının yanında, cadılıkla ilgili ilk kitaba da konu olmuştur. 18 yaşındaki Joan Waterhouse 64 yaşındaki Agnes Waterhouse’ un kızıydı. Annesinin ayakkabılarından ‘Sathan’ bir varlık çağırarak bunun bir kara kurbağa olmasını beklemişti. Ama kurbağa yerine büyük bir köpek çıkarak ve ondan ne istediğini sormuş. O da kendisine bir süre önce istediği kadar ekmek vermemiş olan Agnes Brown’u avlamasını söylemiş. Agnes Brown ifadesinde, kendisine siyah bir köpeğe benzer, maymun suratlı, kısa kuyruklu, boynunda bir zincir ve gümüş bir düdük bulunan ve kafasında boynuz bulunan bir yaratık geldiğini anlatmıştır. Bunun üzerine Joan ve annesi Agnes Waterhouse cadı olmakla suçlanmışlardır. (Kaynak ‘The Examination and Confession of Certain Wytches at Che nsford (Chelmsford)’, 1566)

17. yy. İngiltere’sinin en önemli cadı davalarından biri olan Lowestoft Cadıları davası, Amy Denny ve Rose Cullender’ in idamıyla son bulmuştur. 1662 yılında Amy ve Rose cadılık suçlamalarıyla mahkemeye verildiler. Haklarında bir sür ü cadılıkla ilgili suçlama ve ithamlar bulunmaktaydı. Cadı olduklarına karar verilerek suçlu bulunup 1662 yılının, Mart ayında Bury St. Edmunds’ ta idam edilmişlerdir. Hatta bu olayın 30 yıl sonraki Salem Prosecution olayına da öncülük eden bir dava olduğu söylenmektedir. Bu davanın derinlemesine açıklaması “A Trial of Witches”adlı kitapta da yer almıştır.

genislet-99a90a4a-0da8-4850-87ca-a192649ace2d


Endor Cadısı

Eski Kutsal Kitap’ta (1 Samuel 28:3-25), bir kadın büyücü İsrail’in ilk kralı Saul tarafından ziyaret edilir. Saul bütün cadı ve büyücüleri krallığından sürgün etmiş olmasına rağmen İsrail’in Filistinlerle olan son savaşının sonucunu merak etmesi onu bir ‘haber alabilen bir ruh’ bulmaya itmişti. Bir yardımcısı ona Endor’da böyle birinin olduğunu söyleyince kılık değiştirerek onu görmeye gitti. Kadın ona bu tür şeyleri yasaklayan kanunu hatırlatınca, o da ona kesinlikle güven altında olacağına dair söz verdi. Böylece kadın Saul tarafından Samuel denen bir ruhu oraya çağırdı. Gelen ruh Saul’e ertesi günkü savaşta kendisinin ve üç oğlunun öleceğini ve İsraillilerin Filistinlilerin eline düşeceğini haber verdi… Endor cadısının hikayesi yüzyıllar boyunca yaratıcı hayal gücünü canlandırmış ve onun hakkında gerçek olmayan şeylerle öykülerin süslenmesine neden olmuştur. 16. yy’ da Guillaume du Bartas La Semaine’de büyücülük sanatını gerçekleştirirken kullandığı fenerinde kendi öz oğlunun yağını kullandığını ifade etmiştir.

GEDSC DIGITAL CAMERA
GEDSC DIGITAL CAMERA

Siren

Laura son derece saygın bir geçmişi olan çekici bir kızdı. Hem en hemen yürümeye başlar başlamaz, ailesine yardım etmek için çalışmaya başladı. On altı yaşına girdiğinde, satış memuru olarak rüya gibi bir iş buldu. İşyerinde birkaç gün içinde, kendisiyle çıkmasını kabul edene kadar peşini bırakmayan, tuttuğunu koparan bir adam olan Miguel ile tanıştı. Sadece tanışmalarının birkaç haftasının sonrasında bir akşam, Miguel ona evlenme teklif etti. Laura bu teklifi kabul etti, ve o gece ilk kez birlikte oldular. O tutkulu geceden sonra, her şey değişti. Miguel onu görmeyi reddetti. Kısa bir süre sonra, Laura hamile olduğunu fark etti ve bunu mümkün olduğunca saklamaya çalıştı. Ailesi sonunda bunu anladığında, Laura’yı evden kovdular. Bebeği hasta ve zayıf doğdu. Gidecek hiçbir yeri yoktu. Laura Miguel’e döndü ve ona yardım etmesi için yalvardı. O ise Laura’ya hayatının dışında kalması gerektiğini söyledi. Laura göl etrafında dolaş tı. O ve bebeği kayboluncaya kadar suya doğru yürüdü. Birkaç hafta sonra, Miguel esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu. O günden sonra dışarıda içki içen veya eşleriyle alay eden erkekler de kayboldu, tüm bu olanlar sırasında karanlık şehrin rüzgarlı sokakların arasından gizemli bir kadın görüldüğü söylendi.

tumblr_no1781Z74Z1uuzqndo1_1280


Anlamadığınız ya da kafanıza takılan soruları lütfen aşağıdaki iletişim kısmından bildirin.

Yazı kategorisi: Eğlenceli Makaleler, Güncel, Makale ve Araştırmalar, Teknoloji, Teknoloji Haberleri

Film İndirmek İçin Kolay Yöntem

Bu yazımı reklam amacıyla değil film indirmekte zorlanan kişiler için yazdım.

HD FİLM CEHENNEMİ adlı internet sitesinde tüm filmleri ücretsiz, reklamsız, kaliteli bir şekilde indirebilirsiniz.

(Aşağıdaki resim siteden bir görünüm.)

Denedikten sonra yorum yaparsanız sevinirim 🙂 Aşağıdaki resme ya da buraya tıklayarak siteye gidebilirsiniz.

hd_film_cehennemi_ailenizin_film_dizi_sitesi_h598789_af372

Yazı kategorisi: Bilim, Bilimsel Makaleler, Eğlenceli Makaleler, Güncel, Makale ve Araştırmalar, Teknoloji Haberleri

Cadılar hakkında her şey…

Cadılar hakkında uzun süren bir araştırmam sonucu cadılar hakkında her şey…


Cadılık Nedir?

Cadılık, çeşitli tarihî, antropolojik, dinî ve mitolojik kaynaklarda, çeşitli doğaüstü veya sihirli, büyülü oldukları iddia edilen yeteneklere verilen isimdir. Bir cadı da, cadılık öğretilerini uygulayan kişidir. Mitolojik cadılar doğaüstü yaratıklarken, tarihte pek çok insan, cadılık suçuyla suçlanmıştır. Cadılık hâlâ bazı inanç sistemleriyle ve pek çok modern uygulayıcısıyla varlığını sürdürmektedir.

“Cadılık” kavramı kültürel bağlamlarda olumlu ya da olumsuz anlamlar içerebilir. Örneğin Eski Hristiyan Avrupa’da cadılar şeytanî güçlerle ve şeytanla ilişkilendirilirlerken, modern çağda, günümüzde, cadılar kendilerini iyilikçi ve ahlak olarak da olumlu insanlar olarak tanımlamakta, diğer insanlarca da böyle tanınmaktadırlar.

Tarihî örneklerde cadıların çoğu kadın olmasına rağmen, erkekler de cadı olabilirler. Erkek cadılara ise, gerek tarihte, gerek mitolojide, büyücü adı verilmiştir.

Uygulamalar ve inançlar, her ne kadar çeşitli kültürlerde tanrılar ve ruhlarla yoğun ilişki içinde olsa da, cadılığın kendi başına bir din oluşturmadığını göstermektedir. Çoğu kültürde cadılık dinî uygulamalar, ölümden sonra yaşam, ruhlar, anrılar, paranormal olaylarla iç içedir. Cadılık, genel olarak büyünün kullanım alanı olarak karakterize edilmiştir.

6599_cadi_var_mi


Cadılığın Dalları

Gardnerian: Çağdaş Cadılığın babası olarak söz edilen Gerald Gardner tarafından kurulmuştur.Gardnerci cadılık,katı bir şekilde Gerald Gardner’in kendi yazdığı Gölgeler Kitabı’na dayandırılır.O’nun ritüellerine bağlı kalınır.

Alexandrian: Alex ve Maxine Sanders tarafından kurulmuştur.Gardnerian’lara göre daha ılımlı ve esnektir.

Miras: Aileden gelip, kuşaktan kuşağa aktarılan cadılıktır.

Geleneksel: Geleneksel cadılar,cadılığı içgüdüsel olarak uygulayanlardır.Genellikle cadılığı daha keşfetmeden, maji uygular ve yönergeleri öğrenirler.

Hedgewitch: Çalışmaları tamamen toprak ve doğaya dayanan cadılardır. Hemen hemen sadece, otlar ve bitkilerle çalışırlar.

Cadılar, bu geleneklere bağlı kalarak Münzeviler ya da Cadılar Meclisi denen gruplar halinde çalışırlar. Cadılar Meclisi, belirli aralıklarla buluşan ve birlikte çalışan bir cadı grubudur. 13 kişiden oluşmak zorunda değildir.Ama 3’ten fazla kişi barındırmalıdır.

Kendi başına çalışan cadıya, “Münzevi Cadı” denir. Aynı cinsiyette bile olsa, birlikte çalışan iki cadının ilişkisine de “ortaklık” denir.

maxresdefault


Cadılık ve Bilim

dark2tier

1664’te Robert Hunt başta olmak üzere bir çok bilimci cadılığa ilgi duymaya başladılar. Barış savcısı olan Robert Hunt, cadılık üzerine eline geçirdiği bütün belgeleri o dönem arkadaşı olan Glanvill’e gönderdi ve Glanvill, bu eserleri “Cadılık ve cadılar üzerine felsefi düşünmeler” adı altında yayınladı. Esere duyulan ilgi o kadar büyüktür ki; eser, 4 baskı yaptı. Bu ve daha değişik eserlerle “ruhların ülkesi”araştırılmaya başlandı. Glanvill, yaptığı bir takım araştırmalar sonucu şu kanıya vardı; “Biz aslında yaşadığımız dünya hakkında hiç bir şey bilmiyoruz sadece deneyler ve bazı olgular dışında”. “Bilimciler olarak doğalcıların (Die Naturalisten) söylediklerine kulak vermeliyiz, yoksa ruhların dünyasını araştıramayız! Onların söyledikleri bin göz ve bin kulakla ispatlanmıştır!”

Bu düşüncelere karşı çıkan John Webster tüm bunların “tanrının şeytana atıfta bulunduğu şeyler” olduğunu söyler. Oysa “Der Hexenkult”un (Cadı..) yazarı psikolog Starhawk cadılığın patriarkal toplumların çok öncesinde var olduğunu söyler. Bu inancın kökleri hıristiyanlıktan, müslümanlıktan ve yahudi inancından çok daha öncelere dayanır. Efsanelere göre bu inanç Avrupa’da buzul dönemi sonrası başlamıştır. Yani tahminen otuzbeşbin yıl civarındadır. Starhawk’ın “eski din” olarak adlandırdığı cadılık inancı geleneksel ruhu itibarıyle Amerikan yerlilerinin veya (Arktis) deki şamanizme yakındır.

Bu inancın ne kutsal bir kitabı ne dini kuralları ne de dogmaları vardır. Cadı inancı öğretilerini doğadan edinir ilhamını ise güneşin, ayın ve yıldızların hareketinden, kuşların uçuşundan ,agaçların yavaş büyümesinden ve mevsimlerin değişmesinden alır. Cadı inancının savunucuları bilgilerini, dilden ziyade resimlerle anlatıyorlardı.

 

genislet-99a90a4a-0da8-4850-87ca-a192649ace2d

Batı dünyasında şeytana tapanlar olarak nitelenen cadıların, cadı inancının, şeytan düşüncesi olmadan çok daha önce olduğunu söylerler. Webster bir yandan cadılığın şeytanlık olduğunu söylerken diğer yandan Eski Ahit’te cadılıkla ilgili hiç bir şey olmadığını söyler. Yani cadıların ve cadılığın şeytanla bağlantısını gösterebilecek hiç bir şey Eski Ahit’te yer almıyor. Bu sözleri onu barız bir biçimde ele veriyor. Bir yandan cadılığı hıristiyanlığın lanetlediğini gösterirken diğer taraftan bu konuyla ilgili kutsal kitapta hiç bir şeye rastlanmadığını söylüyordu. Simyacı bilim ise erotik cinsellik ve bilim arasında yakın bir ilişkinin olduğunu deneysel ve spiritüel bir yolla bilgiye ulaşılabileceğini söylüyordu. Fakat buna rağmen “doğaya ölçülü davranamadılar”. Cünkü kadını yücelttikleri kadarda aşağıladılar da. Bugünkü noktadan hareket edilip bilim tarihi eleştirisi yapıldığında rasyonel bilimin temsilcilerinin cadı avıyla her hangi bir ilişkisi olmadığı düşünülebilinir, fakat Fox-Keller 17. yüzyılın bilimadamlarının “erkek bilimi” kurabilmek için cadı inancını savunan bilimadamlarını saf dışı bıraktığını söyler. Bunlardan Glanvill ve More simyacılar için bile çok radikal ve tehlikeliydiler, çünkü onlar sadece dinsel ve politik olarak radikal değildiler aynı zamanda kadının tanrı huzurunda eşitliğini savunduklarından dolayı “eril bilim” için bir tehlike oluşturuyorlardı. Cok güçlü olduğuna inanılan cadılar, ciddi bir korku oluşturdular. 17. yüzyıl cinsellik perspektifinde cadılık, cinselliğin dizginlerinden kopması olarak görülüyordu. Hatta ta 1486 da Malleus Maleficarum “Cadı Çekici”adlı kitabında cadılar hakkında şunları söylemektedir; “bütün cadılık etle bağlantılı olan zevkten kaynaklanıyor, bu zevk kadınların bir türlü doyamadıkları şeydir. Bundan dolayı bütün zevklerini tatmin etmek için şeytanla bağlantı kurarlar”. Fakat bu sözlerden iki yüzyıl sonra bile hala cadılar, kadınların cinsel gücünü ifade ediyor ve toplum icin bir tehlike oluşturuyorlardı. 17. yüzyılda cadılık en yüksek noktasına varmıştı dolayısıyla dişi cinsellikte en yüksek noktasına varmış oluyordu. Dönemin dramalarında da(The White Devil-Beyaz Seytan- Antonius ve Cleopatra) cinsiyet ve cinsellikle yakından ilgilenildiği görülür. İngiltere de cadılığın sosyal gelişmelere önemli derecede damgasını vurduğunu söyleyebiliriz.

Tiyatrolarda cadılık eleştirisi yapılırken bütün kadınlara karşı olan korku dile getiriliyordu. Aslında bütün kadınlar potansiyel cadı olarak görülüyordu. Bilim ve bilim adamlarının cadılardan (kadınlardan) ve onların fikirlerinden korkması o dönemde tesadüfi bir olay değildi. Yeni oluşmakta olan “erkek bilime” kadın fikrinin girmesinden son derece korkuyorlardı. Cünkü zaman erkek bilimi doğurma zamanıydı. Bundan dolayı simyacıların görüşlerini “erkek bilimciler” tam reddetmeseler bile onu “temiz olmayan” görüşler olarak açıklayıp, “tertemiz” (kadınsız) bir bilim yaratmak istedikleri için reddediyorlardı.


Cadılık ve Sanat

Sinemaya da aktarılan Umberto Eco’nun “Gülün Adı” adlı romanının yedinci bölümünde rahip Jorge, Kilisenin felsefesini su sözlerle dile getirir: “Kilise Kanununun adi Tanrı Korkusudur. Halk devamlı korkmalıdır ki Tanrının gölgesi olan Kilise ayakta kalabilsin.” Bu sözler ayni zamanda Engizisyonun temelini de oluşturur. Engizisyon bu amaçla kurulmuş ve görevini de yıllar boyunca acımasızca yerine getirmiştir. Engizisyon’un en çok hışmına uğrayanlarsa cadılardır.

Aslında cadılığın kökünde, Avrupa’ ya kuzeyden gelen barbar kavimlerin doğaya ve bilinmeyene olan tutkusunu bastırarak halkı batıl inançlarla korkutmak isteyen Kilise’ ye karşı bir protesto vardır. Bu protesto en çok İngiltere adasında kendisini göstermiş ve halkın yoğun tepkisiyle buraya Engizisyon girememiştir. Günümüzde bu Witch kültü, bati Avrupa’ da Hıristiyanlığa karşı pagan dinlerin yeniden ayaklanışı anlamındadır. Murray’ın 1921’de yayınlanan The Witch-Cult in Western Europe adli araştırmasında, cadılarla cinler arasındaki bağlantı söyle tanımlanmıştır:

“Bir zamanlar Avrupa’da yasayan cüce ırktan çok az elle tutulur bakiye kalmıştır günümüze. Ama bu irk cinler ve perilerle ilgili birçok hikayede varlığını koruyabildi. Her yedi sende bir insani kurban etmelerinden başka bunların dini inançları ve gelenekleriyle ilgili bir bilgimiz yok. Cadıların, bu periler olarak bilinen irk ile güçlü bir bağlantısı olduğu kesindir. Tahminimce üç yüz yıl öncesine kadar, peri ırkına bağlı gelenekler devam etmiştir ve bu gelenekleri sürdürenlere de cadı (Witch) denmiştir.”

Fakat, Engizisyon papazları böyle düşünmemişlerdir. Cadılıkla suçlanan kişinin içine girdiği varsayılan cinleri çıkarmak için önce ellerini ayaklarını mengenelerle sıkıştırıyor, sonra kollarından ve bacaklarından geriyor ve sonunda cadının iyice kurtulabilmesi için onu bir direğe bağlayarak diri diri yakıyorlardı. Cadılıkla suçlanmak için de öyle olağanüstü bir sebebe gerek yoktu. Örneğin birinin yüzünde, kolunda veya kaba etinde belirgin bir beni veya ten lekesi varsa bu işaret o kişinin Şeytan’ la işbirliği yaptığına kesin bir kanıt sayılırdı. Ormanda biraz fazla dolaşıp yabani bitkileri toplayarak sebze çorbası yapan kadınlar da emri altındaki cinlere ziyafet vermekle suçlanıp alelacele Engizisyon heyetinin karşısına çıkarılıyorlardı. Eğer bir kadın kilisedeki ayin sırasında esnerse, kutsal sözleri duyan içindeki cinin kaçmak için ağzından çıkmaya çalıştığı düşünülürdü.

Cinlere karışan genç kızlarla ilgili ilginç bir olay da 1692 yılında, ABD’nin Massachusetts eyaletinin Salem kasabasında meydana gelmiştir. Ann Putnam, Marry Wadden ve diğer kızların garip iddialarla ortalığı ayağa kaldırmaları sonucunda, bir tür Engizisyon mahkemesi kuruldu ve yobazlar kısa zamanda kasabada dehşet verici bir cadı avına giriştiler. yıllar sonra her şeyin bir düzmece olduğu anlaşıldığında ise çoktan is isten geçmişti. 1487 yılında yazılan bir kitapta cadıların nasıl meydana çıkarılacağı ve cinlerle ilişki kurduklarını itiraf etmeleri için hangi işkencelerin yapılacağı geniş bir şekilde anlatılmaktadır. Malleus Maleficarum (Cadıların Balyozu) adli bu üç ciltlik eserin “Acaba cinler kendi başlarına kötülük yapabilirler mi, yoksa illaki bir cadının yardımına mi gerek duyarlar?” adli bölümünde su görüşe varılır; “Tanrı’nın kulları olmaksızın da cinlerin etkisi vardır. Ama, bir yerde cinler faaliyet gösterecekse, orada mutlaka kendilerine yardim etsin diye birisini bulup kandırırlar ve onun vasıtasıyla kötülüklerini daha etkili bir biçimde yayarlar. Bu yüzden, cinlerle ilgili bir olaya tanık olan iyi bir Katolik, çevresindekileri dikkatlice incelemeli ve kimin cadı olduğunu tahmin edip yetkililere hemen bildirmelidir.” Yazar, nedense aklini kadınlara fazlasıyla takmıştı. Cadıların kesinlikle kadınların içinden çıktığına inanıyordu. 1631 yılında yazılan Cautio Criminalis adlı eserde ise bütün bu kepazeliklerin din adına yapılmasının utandırıcı olduğu belirtilmekteydi. Bir dedikodu yüzünden cadı diye damgalanan kadınları çırılçıplak soyup en mahrem yerlerine kadar inceledikten sonra öldüresiye işkence yapmanın ilahi adaletle bir ilgisi olmadığı da bu kitapta savunulmaktadır.

b28ws-hd-home-wallpaper-pumpkin-font-b-witch-b-font-font-b-halloween-b-font

 


Cadı Avı

Tarihte ilk olarak eski Roma’da karşımıza çıkan cadıları Ortaçağ boyunca ve yakın tarihe kadar Avrupa’nın her ülkesinde ve yakın bir döneme kadar da Güney Afrika’da bulmak mümkün. 430′lu yıllarda büyü, iyi veya kötü bir özellik taşıyıp taşımamasına bakılmaksızın şeytanla yapılmış bir anlaşmanın sonucu olarak kabul edildi; oysa eski Roma’da sadece kötü büyüler bir yargı suçu sayılıyordu. Büyünün suç sayılmaya başlaması ile cadı avcılığının temelleri de atılmış oluyordu. Teolog B. von Worms (965-1025) cadıların şeytanla işbirliğine girdiğini ve Hıristiyanlığa karşı savaşan kafirler olduğunu açıkladı. Bu, özel olarak kadınları ifade etmemesine rağmen kadınların maruz kaldıkları bir suçlamaydı. Yasal olarak ilk cadı yargılanması 1204 yıllında gerçekleşti.

 

1080 yılında Papa Gregor VII yaşanan büyük bir doğa felaketinin ardından yaptığı açıklamada bu olayın tanrının bir cezası olduğunu, ölmüş olan suçsuz kurbanların intikamı sonucu geliştiğini ve sadece bu öfkenin giderek artacağını ifade etmesinden sonra 1115 yıllında otuz kadın aynı günde yakılmıştır. 1585 yılında Trier’de o kadar çok kadın cadılık suçlaması ile yakılmıştı ki, iki köyde sadece iki kadın kalabildi. 1630 yılında ise Würzburg Bischof’u 1200 kadın ve erkeğin yakılmasına neden oldu. Toplu halde cadıların yakılması veya linç edilmesi olaylarının benzerlerini tarihte sıkça görmek mümkündür. Bu sayı bazen bir kaç ay içinde 250′den fazla kurbanı kapsamaktaydı. Bazı tek olaylarda sayı 500′ü bile buluyordu.

cadi

Bu dönemde cadı olarak yakılan, tarihe geçen ünlü kadınlardan Jeand’Arc kendi geleceğini saplamak isteyen diğer kadınların kaderini paylaşacak ve cadılık suçlaması ile 1430 yılında 30 yaşında iken yakılacaktı, tıpkı Agner Bernauer gibi.

Kadın figürü Hıristiyanlık’ta şeytanın pek çok özelliğini içinde taşır, aynı özellikleri İslam ve Hinduzim’de de görmek mümkündür. Ayrıca cinsler arasındaki ayrım nedeni ile de kadınlar belirgin olarak cadılık suçlaması ile karşılanıyorlar. Cadı olarak yargılanan kadınların büyük bir kısmı yaşlı, dul kadınlardır. Yaşlı kadınlar erkek kontrolü altında yaşama dönemlerini geçirmiş, rahat hareket eden kadınlardı. Dul kadınları ise denetleyecek erkekler yoktu. Bu kadınlar ebelik, çocuk ve hasta bakımı ile ilgileniyorlardı. Bu nedenle diğer kadınlar üzerinde belli etki kazanıyorlardı. Bütün bu özellikleri onları yeterince tehlikeli bir duruma getirmeye yetiyordu. 15. yüzyılda Papa cadıların gece uçtuğunu söylediği için, gece sokakta yalnız yürüyen yaşlı kadınlar şeytanın toplantısına gitmekle suçlanabiliniyordu. Kadınların süpürge ile uçtukları iddia edilen bu yıllarda Leonardo de Vinci ilk uçak modelini çiziyor ama uçma denemesi başarısızlıkla sonuçlanıyordu.

14. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da cadı sözcüğünün anlamı epeyce değişti. O sırada Avrupa, nüfusunun dörtte birinin ölümüne neden olan korkunç kara ölümün (Veba) sarsıntısı içindeydi; kutsal kitapta (Tevrat-İncil) sözü edilen kıyamet gününün yaklaştığı kanısındaydı.


Cadılar hakkında yazdığım bu yazıda anlamadığınız ya da kafanıza takılan soruları lütfen aşağıdaki iletişim kısmından bildirin.