Cadılar hakkında uzun süren bir araştırmam sonucu cadılar hakkında her şey…
Cadılık Nedir?
Cadılık, çeşitli tarihî, antropolojik, dinî ve mitolojik kaynaklarda, çeşitli doğaüstü veya sihirli, büyülü oldukları iddia edilen yeteneklere verilen isimdir. Bir cadı da, cadılık öğretilerini uygulayan kişidir. Mitolojik cadılar doğaüstü yaratıklarken, tarihte pek çok insan, cadılık suçuyla suçlanmıştır. Cadılık hâlâ bazı inanç sistemleriyle ve pek çok modern uygulayıcısıyla varlığını sürdürmektedir.
“Cadılık” kavramı kültürel bağlamlarda olumlu ya da olumsuz anlamlar içerebilir. Örneğin Eski Hristiyan Avrupa’da cadılar şeytanî güçlerle ve şeytanla ilişkilendirilirlerken, modern çağda, günümüzde, cadılar kendilerini iyilikçi ve ahlak olarak da olumlu insanlar olarak tanımlamakta, diğer insanlarca da böyle tanınmaktadırlar.
Tarihî örneklerde cadıların çoğu kadın olmasına rağmen, erkekler de cadı olabilirler. Erkek cadılara ise, gerek tarihte, gerek mitolojide, büyücü adı verilmiştir.
Uygulamalar ve inançlar, her ne kadar çeşitli kültürlerde tanrılar ve ruhlarla yoğun ilişki içinde olsa da, cadılığın kendi başına bir din oluşturmadığını göstermektedir. Çoğu kültürde cadılık dinî uygulamalar, ölümden sonra yaşam, ruhlar, anrılar, paranormal olaylarla iç içedir. Cadılık, genel olarak büyünün kullanım alanı olarak karakterize edilmiştir.
Cadılığın Dalları
Gardnerian: Çağdaş Cadılığın babası olarak söz edilen Gerald Gardner tarafından kurulmuştur.Gardnerci cadılık,katı bir şekilde Gerald Gardner’in kendi yazdığı Gölgeler Kitabı’na dayandırılır.O’nun ritüellerine bağlı kalınır.
Alexandrian: Alex ve Maxine Sanders tarafından kurulmuştur.Gardnerian’lara göre daha ılımlı ve esnektir.
Miras: Aileden gelip, kuşaktan kuşağa aktarılan cadılıktır.
Geleneksel: Geleneksel cadılar,cadılığı içgüdüsel olarak uygulayanlardır.Genellikle cadılığı daha keşfetmeden, maji uygular ve yönergeleri öğrenirler.
Hedgewitch: Çalışmaları tamamen toprak ve doğaya dayanan cadılardır. Hemen hemen sadece, otlar ve bitkilerle çalışırlar.
Cadılar, bu geleneklere bağlı kalarak Münzeviler ya da Cadılar Meclisi denen gruplar halinde çalışırlar. Cadılar Meclisi, belirli aralıklarla buluşan ve birlikte çalışan bir cadı grubudur. 13 kişiden oluşmak zorunda değildir.Ama 3’ten fazla kişi barındırmalıdır.
Kendi başına çalışan cadıya, “Münzevi Cadı” denir. Aynı cinsiyette bile olsa, birlikte çalışan iki cadının ilişkisine de “ortaklık” denir.
Cadılık ve Bilim
1664’te Robert Hunt başta olmak üzere bir çok bilimci cadılığa ilgi duymaya başladılar. Barış savcısı olan Robert Hunt, cadılık üzerine eline geçirdiği bütün belgeleri o dönem arkadaşı olan Glanvill’e gönderdi ve Glanvill, bu eserleri “Cadılık ve cadılar üzerine felsefi düşünmeler” adı altında yayınladı. Esere duyulan ilgi o kadar büyüktür ki; eser, 4 baskı yaptı. Bu ve daha değişik eserlerle “ruhların ülkesi”araştırılmaya başlandı. Glanvill, yaptığı bir takım araştırmalar sonucu şu kanıya vardı; “Biz aslında yaşadığımız dünya hakkında hiç bir şey bilmiyoruz sadece deneyler ve bazı olgular dışında”. “Bilimciler olarak doğalcıların (Die Naturalisten) söylediklerine kulak vermeliyiz, yoksa ruhların dünyasını araştıramayız! Onların söyledikleri bin göz ve bin kulakla ispatlanmıştır!”
Bu düşüncelere karşı çıkan John Webster tüm bunların “tanrının şeytana atıfta bulunduğu şeyler” olduğunu söyler. Oysa “Der Hexenkult”un (Cadı..) yazarı psikolog Starhawk cadılığın patriarkal toplumların çok öncesinde var olduğunu söyler. Bu inancın kökleri hıristiyanlıktan, müslümanlıktan ve yahudi inancından çok daha öncelere dayanır. Efsanelere göre bu inanç Avrupa’da buzul dönemi sonrası başlamıştır. Yani tahminen otuzbeşbin yıl civarındadır. Starhawk’ın “eski din” olarak adlandırdığı cadılık inancı geleneksel ruhu itibarıyle Amerikan yerlilerinin veya (Arktis) deki şamanizme yakındır.
Bu inancın ne kutsal bir kitabı ne dini kuralları ne de dogmaları vardır. Cadı inancı öğretilerini doğadan edinir ilhamını ise güneşin, ayın ve yıldızların hareketinden, kuşların uçuşundan ,agaçların yavaş büyümesinden ve mevsimlerin değişmesinden alır. Cadı inancının savunucuları bilgilerini, dilden ziyade resimlerle anlatıyorlardı.
Batı dünyasında şeytana tapanlar olarak nitelenen cadıların, cadı inancının, şeytan düşüncesi olmadan çok daha önce olduğunu söylerler. Webster bir yandan cadılığın şeytanlık olduğunu söylerken diğer yandan Eski Ahit’te cadılıkla ilgili hiç bir şey olmadığını söyler. Yani cadıların ve cadılığın şeytanla bağlantısını gösterebilecek hiç bir şey Eski Ahit’te yer almıyor. Bu sözleri onu barız bir biçimde ele veriyor. Bir yandan cadılığı hıristiyanlığın lanetlediğini gösterirken diğer taraftan bu konuyla ilgili kutsal kitapta hiç bir şeye rastlanmadığını söylüyordu. Simyacı bilim ise erotik cinsellik ve bilim arasında yakın bir ilişkinin olduğunu deneysel ve spiritüel bir yolla bilgiye ulaşılabileceğini söylüyordu. Fakat buna rağmen “doğaya ölçülü davranamadılar”. Cünkü kadını yücelttikleri kadarda aşağıladılar da. Bugünkü noktadan hareket edilip bilim tarihi eleştirisi yapıldığında rasyonel bilimin temsilcilerinin cadı avıyla her hangi bir ilişkisi olmadığı düşünülebilinir, fakat Fox-Keller 17. yüzyılın bilimadamlarının “erkek bilimi” kurabilmek için cadı inancını savunan bilimadamlarını saf dışı bıraktığını söyler. Bunlardan Glanvill ve More simyacılar için bile çok radikal ve tehlikeliydiler, çünkü onlar sadece dinsel ve politik olarak radikal değildiler aynı zamanda kadının tanrı huzurunda eşitliğini savunduklarından dolayı “eril bilim” için bir tehlike oluşturuyorlardı. Cok güçlü olduğuna inanılan cadılar, ciddi bir korku oluşturdular. 17. yüzyıl cinsellik perspektifinde cadılık, cinselliğin dizginlerinden kopması olarak görülüyordu. Hatta ta 1486 da Malleus Maleficarum “Cadı Çekici”adlı kitabında cadılar hakkında şunları söylemektedir; “bütün cadılık etle bağlantılı olan zevkten kaynaklanıyor, bu zevk kadınların bir türlü doyamadıkları şeydir. Bundan dolayı bütün zevklerini tatmin etmek için şeytanla bağlantı kurarlar”. Fakat bu sözlerden iki yüzyıl sonra bile hala cadılar, kadınların cinsel gücünü ifade ediyor ve toplum icin bir tehlike oluşturuyorlardı. 17. yüzyılda cadılık en yüksek noktasına varmıştı dolayısıyla dişi cinsellikte en yüksek noktasına varmış oluyordu. Dönemin dramalarında da(The White Devil-Beyaz Seytan- Antonius ve Cleopatra) cinsiyet ve cinsellikle yakından ilgilenildiği görülür. İngiltere de cadılığın sosyal gelişmelere önemli derecede damgasını vurduğunu söyleyebiliriz.
Tiyatrolarda cadılık eleştirisi yapılırken bütün kadınlara karşı olan korku dile getiriliyordu. Aslında bütün kadınlar potansiyel cadı olarak görülüyordu. Bilim ve bilim adamlarının cadılardan (kadınlardan) ve onların fikirlerinden korkması o dönemde tesadüfi bir olay değildi. Yeni oluşmakta olan “erkek bilime” kadın fikrinin girmesinden son derece korkuyorlardı. Cünkü zaman erkek bilimi doğurma zamanıydı. Bundan dolayı simyacıların görüşlerini “erkek bilimciler” tam reddetmeseler bile onu “temiz olmayan” görüşler olarak açıklayıp, “tertemiz” (kadınsız) bir bilim yaratmak istedikleri için reddediyorlardı.
Cadılık ve Sanat
Sinemaya da aktarılan Umberto Eco’nun “Gülün Adı” adlı romanının yedinci bölümünde rahip Jorge, Kilisenin felsefesini su sözlerle dile getirir: “Kilise Kanununun adi Tanrı Korkusudur. Halk devamlı korkmalıdır ki Tanrının gölgesi olan Kilise ayakta kalabilsin.” Bu sözler ayni zamanda Engizisyonun temelini de oluşturur. Engizisyon bu amaçla kurulmuş ve görevini de yıllar boyunca acımasızca yerine getirmiştir. Engizisyon’un en çok hışmına uğrayanlarsa cadılardır.
Aslında cadılığın kökünde, Avrupa’ ya kuzeyden gelen barbar kavimlerin doğaya ve bilinmeyene olan tutkusunu bastırarak halkı batıl inançlarla korkutmak isteyen Kilise’ ye karşı bir protesto vardır. Bu protesto en çok İngiltere adasında kendisini göstermiş ve halkın yoğun tepkisiyle buraya Engizisyon girememiştir. Günümüzde bu Witch kültü, bati Avrupa’ da Hıristiyanlığa karşı pagan dinlerin yeniden ayaklanışı anlamındadır. Murray’ın 1921’de yayınlanan The Witch-Cult in Western Europe adli araştırmasında, cadılarla cinler arasındaki bağlantı söyle tanımlanmıştır:
“Bir zamanlar Avrupa’da yasayan cüce ırktan çok az elle tutulur bakiye kalmıştır günümüze. Ama bu irk cinler ve perilerle ilgili birçok hikayede varlığını koruyabildi. Her yedi sende bir insani kurban etmelerinden başka bunların dini inançları ve gelenekleriyle ilgili bir bilgimiz yok. Cadıların, bu periler olarak bilinen irk ile güçlü bir bağlantısı olduğu kesindir. Tahminimce üç yüz yıl öncesine kadar, peri ırkına bağlı gelenekler devam etmiştir ve bu gelenekleri sürdürenlere de cadı (Witch) denmiştir.”
Fakat, Engizisyon papazları böyle düşünmemişlerdir. Cadılıkla suçlanan kişinin içine girdiği varsayılan cinleri çıkarmak için önce ellerini ayaklarını mengenelerle sıkıştırıyor, sonra kollarından ve bacaklarından geriyor ve sonunda cadının iyice kurtulabilmesi için onu bir direğe bağlayarak diri diri yakıyorlardı. Cadılıkla suçlanmak için de öyle olağanüstü bir sebebe gerek yoktu. Örneğin birinin yüzünde, kolunda veya kaba etinde belirgin bir beni veya ten lekesi varsa bu işaret o kişinin Şeytan’ la işbirliği yaptığına kesin bir kanıt sayılırdı. Ormanda biraz fazla dolaşıp yabani bitkileri toplayarak sebze çorbası yapan kadınlar da emri altındaki cinlere ziyafet vermekle suçlanıp alelacele Engizisyon heyetinin karşısına çıkarılıyorlardı. Eğer bir kadın kilisedeki ayin sırasında esnerse, kutsal sözleri duyan içindeki cinin kaçmak için ağzından çıkmaya çalıştığı düşünülürdü.
Cinlere karışan genç kızlarla ilgili ilginç bir olay da 1692 yılında, ABD’nin Massachusetts eyaletinin Salem kasabasında meydana gelmiştir. Ann Putnam, Marry Wadden ve diğer kızların garip iddialarla ortalığı ayağa kaldırmaları sonucunda, bir tür Engizisyon mahkemesi kuruldu ve yobazlar kısa zamanda kasabada dehşet verici bir cadı avına giriştiler. yıllar sonra her şeyin bir düzmece olduğu anlaşıldığında ise çoktan is isten geçmişti. 1487 yılında yazılan bir kitapta cadıların nasıl meydana çıkarılacağı ve cinlerle ilişki kurduklarını itiraf etmeleri için hangi işkencelerin yapılacağı geniş bir şekilde anlatılmaktadır. Malleus Maleficarum (Cadıların Balyozu) adli bu üç ciltlik eserin “Acaba cinler kendi başlarına kötülük yapabilirler mi, yoksa illaki bir cadının yardımına mi gerek duyarlar?” adli bölümünde su görüşe varılır; “Tanrı’nın kulları olmaksızın da cinlerin etkisi vardır. Ama, bir yerde cinler faaliyet gösterecekse, orada mutlaka kendilerine yardim etsin diye birisini bulup kandırırlar ve onun vasıtasıyla kötülüklerini daha etkili bir biçimde yayarlar. Bu yüzden, cinlerle ilgili bir olaya tanık olan iyi bir Katolik, çevresindekileri dikkatlice incelemeli ve kimin cadı olduğunu tahmin edip yetkililere hemen bildirmelidir.” Yazar, nedense aklini kadınlara fazlasıyla takmıştı. Cadıların kesinlikle kadınların içinden çıktığına inanıyordu. 1631 yılında yazılan Cautio Criminalis adlı eserde ise bütün bu kepazeliklerin din adına yapılmasının utandırıcı olduğu belirtilmekteydi. Bir dedikodu yüzünden cadı diye damgalanan kadınları çırılçıplak soyup en mahrem yerlerine kadar inceledikten sonra öldüresiye işkence yapmanın ilahi adaletle bir ilgisi olmadığı da bu kitapta savunulmaktadır.
Cadı Avı
Tarihte ilk olarak eski Roma’da karşımıza çıkan cadıları Ortaçağ boyunca ve yakın tarihe kadar Avrupa’nın her ülkesinde ve yakın bir döneme kadar da Güney Afrika’da bulmak mümkün. 430′lu yıllarda büyü, iyi veya kötü bir özellik taşıyıp taşımamasına bakılmaksızın şeytanla yapılmış bir anlaşmanın sonucu olarak kabul edildi; oysa eski Roma’da sadece kötü büyüler bir yargı suçu sayılıyordu. Büyünün suç sayılmaya başlaması ile cadı avcılığının temelleri de atılmış oluyordu. Teolog B. von Worms (965-1025) cadıların şeytanla işbirliğine girdiğini ve Hıristiyanlığa karşı savaşan kafirler olduğunu açıkladı. Bu, özel olarak kadınları ifade etmemesine rağmen kadınların maruz kaldıkları bir suçlamaydı. Yasal olarak ilk cadı yargılanması 1204 yıllında gerçekleşti.
1080 yılında Papa Gregor VII yaşanan büyük bir doğa felaketinin ardından yaptığı açıklamada bu olayın tanrının bir cezası olduğunu, ölmüş olan suçsuz kurbanların intikamı sonucu geliştiğini ve sadece bu öfkenin giderek artacağını ifade etmesinden sonra 1115 yıllında otuz kadın aynı günde yakılmıştır. 1585 yılında Trier’de o kadar çok kadın cadılık suçlaması ile yakılmıştı ki, iki köyde sadece iki kadın kalabildi. 1630 yılında ise Würzburg Bischof’u 1200 kadın ve erkeğin yakılmasına neden oldu. Toplu halde cadıların yakılması veya linç edilmesi olaylarının benzerlerini tarihte sıkça görmek mümkündür. Bu sayı bazen bir kaç ay içinde 250′den fazla kurbanı kapsamaktaydı. Bazı tek olaylarda sayı 500′ü bile buluyordu.
Bu dönemde cadı olarak yakılan, tarihe geçen ünlü kadınlardan Jeand’Arc kendi geleceğini saplamak isteyen diğer kadınların kaderini paylaşacak ve cadılık suçlaması ile 1430 yılında 30 yaşında iken yakılacaktı, tıpkı Agner Bernauer gibi.
Kadın figürü Hıristiyanlık’ta şeytanın pek çok özelliğini içinde taşır, aynı özellikleri İslam ve Hinduzim’de de görmek mümkündür. Ayrıca cinsler arasındaki ayrım nedeni ile de kadınlar belirgin olarak cadılık suçlaması ile karşılanıyorlar. Cadı olarak yargılanan kadınların büyük bir kısmı yaşlı, dul kadınlardır. Yaşlı kadınlar erkek kontrolü altında yaşama dönemlerini geçirmiş, rahat hareket eden kadınlardı. Dul kadınları ise denetleyecek erkekler yoktu. Bu kadınlar ebelik, çocuk ve hasta bakımı ile ilgileniyorlardı. Bu nedenle diğer kadınlar üzerinde belli etki kazanıyorlardı. Bütün bu özellikleri onları yeterince tehlikeli bir duruma getirmeye yetiyordu. 15. yüzyılda Papa cadıların gece uçtuğunu söylediği için, gece sokakta yalnız yürüyen yaşlı kadınlar şeytanın toplantısına gitmekle suçlanabiliniyordu. Kadınların süpürge ile uçtukları iddia edilen bu yıllarda Leonardo de Vinci ilk uçak modelini çiziyor ama uçma denemesi başarısızlıkla sonuçlanıyordu.
14. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da cadı sözcüğünün anlamı epeyce değişti. O sırada Avrupa, nüfusunun dörtte birinin ölümüne neden olan korkunç kara ölümün (Veba) sarsıntısı içindeydi; kutsal kitapta (Tevrat-İncil) sözü edilen kıyamet gününün yaklaştığı kanısındaydı.
Cadılar hakkında yazdığım bu yazıda anlamadığınız ya da kafanıza takılan soruları lütfen aşağıdaki iletişim kısmından bildirin.